206 entry daha
  • uygur türkçesinde de kullanılan ve helezoni/burgu/spiral yapıları bildiren "bur" kökünden gelen sözcüğümüz.

    kök sözcüğün uygur türkçesindeki türevleri;
    burma: burgu, vida.

    burmaq:
    1- çevirmek.
    atning beshini burdi (atın başını çevirdi)
    2. dolamak, sarmak.

    buralma: helezon, sarmal.
    burash: burma, bükme. (saatni burash – saati kurmak)
    burgha: burgu.
    burgha bilen teshmek – (burgulamak; matkapla delmek)
    burghay: kıvrık; kıvırcık.
    burghay chach: kıvırcık saç
    burghay chachliq: kıvırcık saçlı.
    burghuch: tornavida.
    burghuchi: sondajcı.
    burghuchiliq: sondaj işi. (burghuchiliq qilmaq – sondaj işçiliği yapmak.)
    burghulimaq: burgulamak.
    burghuy: burgu.
    burghuychi: matkapçı, delici.

    burmichi:
    1- matkapçı, delici.
    2. dönek, kaçamak eden. (mec.)

    burumaq:
    1- burgulamak, matkapla delmek
    2. çevirmek, döndürmek.

    burmilash: kaçamak hale getirme, döneklik. (mec.)
    bu faktni qesten burmilighanliq buludu (bu delili kasıtlı halde kaçamak hale getirmek olur/ döneklik olur)

    burmilimaq: kaçamak etmek; kaçamak hale getirmek, döneklik etmek (mec.)

    burulma: dönme, dönüş, çevirme, bükülme.
    burulma: burulma, çok dönüşlü, burulma yol – çok dönüşlü yol, büklümlü yol.
    burulush: dönüm, dönüş, bükülüş.

    helezoni/spiral yapı bilgisi veren bu kök sözcükten zaman bilgisi veren sözcükler de türetiyoruz. çünkü zaman spiral/helezoni yapıdadır.

    burna: daha önce; daha erken.
    burnaqi: evvelki, önceki, bundan önceki. (burnaqi kim – geçen gün; evvelki gün)
    burundin: önceden, eskiden, eskiden beri, çoktan.
    uni burundin bilimen (onu önceden bilirim.)
    burunqi: önceki, eski, kadim.

    görsel

    edit:
    bağlantılı kavramlardan bazıları;
    (bkz: #158160993)

    devran: #158231269

    edit 2:

    kök sözcük kırgız türkçesinde de çok aktif bir şekilde kullanılmakta.

    bur: döndürmek, çevirmek; yoldan çevirmek
    suu bur. (suyu başka yönete çevirmek)
    attın başın bur. (atın başını çevirmek.)

    bura:
    1. koklamak.
    2. kokmak, koku vermek.
    3. vidalamak, vida ile mıhlamak, bükerek sıkıştırmak.
    saat bura (saati kurmak)
    içim burap oorup turat : (midem buruyor ve ağrıyor)

    bural: burmalı olmak; yılankavi olmak; vida ile mıhlanmış olmak, bükerek pekiştirilmiş olmak.
    boporoz tütünün buraltıp : (ağzından) sigara dumanını savurarak çıkarmak.

    burama burmalı: vida, burgu, şişeaçar, tirbuşon (tire-bouchon).
    burana:
    1. direk
    2. kule
    buran kıvrılma: kırıtma.
    cılanday buran taştayt. (yılan gibi kıvrılıyor)
    cılanday burañ bel. (ince ve bükülgen bel)

    buranda:
    1. kıvranmak, yılankavi olmak.
    2. yapmacık, düzme hareketlerde bulunmak. (kıvırmak) "mec."

    burat: büktürmek, burdurma, buram buram (toz, duman) çıkarmak.
    burganak; kar kasırgası, burgaç.
    burganakta- kasırga yapmak.
    burganaktap kar caadı. (kar yağdı ve kasırga yaptı)

    burgu: buram buram yükselmek (duman hakkında).
    burgu: buran buram toz kopararak koşturmak, (atı) dörtnala koşturmak.
    burguyla: dörtnala koşmak. (toz bulutunun bükülmesi nedeniyle)
    burkak tipi. (kar kasırgası)

    burkura:
    1- buram buram çıkmak, yükselmek (duman, toz hakkında)
    2. acı acı ağlamak, yüksek sesle gözyaşları dökmek. (mec.)

    burkurak burkurak cıttuuk (kuvvetli koku dağıtan, pek fazla kokan; güzel kokulu)
    tütün burtuldayt : duman buram buram çıkıyor.
    burkuat- et. burkura-dan; makorkeni burkuratıp sorup alıştı : (mahorka denilen kaba tütünü) buram buram duman çıkararak çekiyorlardı.
    burma burmalı, burma; burma köz : işveli nazarlar atan kadın, göz atan kadın.
    burma moyun (bir kuş adıdır): burma boyun.

    burmala: burma şeklinde hareket ettirmek; döndürmek.
    burmaloo: bükmek, burmak.
    burmalooçu: bükücü, burucu.
    buroo: bükme, burma, vidalama.

    bursat: zaman, vakit.
    bursatka kelbey üzüldü (vakitsiz öldü)

    buruguy bükülmüş, burulmuş, burmalı.
    buruksu: güzel koku neşretmek, güzel kokmak.
    burul: dönmek.
    buruldap kara koyuu kök tütündör buralıp kalıp barat.
    (kara, koyu mavi duman buram buram çıkıyor, yükseliyor- duman kıvrıla kıvrıla- burula burula çıkıyor.)
    mıltıktın tütünü buruldap sozuldu : tüfeğin dumanı burularak-kıvrılarak uzadı.

    buruluş:
    1. dönüş; (yol, sokak veya ırmağın döndüğü yer)
    2. buhran, dönüm noktası.

    buruş:
    1. çevirme, dönüş.
    buruş cür: dolambaçlı yoldan gitmek, yürümek.
    buruuçu: burcu, çevirici, döndürücü.
    buruy: bükülmek, burulmak, burmalı olmak.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap